Oyuncu Ebeveynliğin 7 ilkesi nedir?
Birinci ilke:
Çocukla temas etmenin iki yolu vardır. Biri oyun, diğeri duygudur.
Tabi ki konu çocuklar olduğunda iletişimin temel taşı oyun oluyor. Oyun oynamak çocukları ebeveynlere yaklaştırırken aynı zamanda ebeveynlere de çocuklarını desteklemek için devasa bir kaynak oluşturuyor. Oyun ebeveynler tarafından bilinçli olarak kullanıldığında özellikle dünya üzerinde kontrolü az olan çocukların kendi güçlerini geri kazanmalarına ve özgüveni geliştirmelerine kaynak sağlıyor. Çocukların zorlu deneyimlerden sonra (örneğin okulda yaşanan dışlanma, zorbalığa uğradığı bir durum, ceza aldığı bir gün gibi) gücün çocukta olduğu oyunları kullanmak Cohen’a göre tam olarak bu kaynağı çocuğa ger vermek demektir. Çünkü çocuklar dünya ve etrafları konusundan tahmin ettiğimizden çok daha fazla sayıda ve yoğun bir şekilde ‘güçsüzlük’ hissini deneyimlerler. (Ve Cohen, bizim de bir zamanlar çocuk olduğumuzu sık sık unutabileceğimizi söylüyor.)
İkinci ilke:
Oyuncu Ebeveynlik yapabilmenin bir kısmı da kendimiz ve kendi duygularımız üzerindeki farkındalığınıza bağlı. Kimi yerlerde neden kimi şekillerde davrandığımızı bilmek çocuklarımız ile ilişkimizde hayati önem taşıyor. Bazen kendi sınırlarımızı bilmek ve oyuncu ebeveynliği hayata geçirmeyi denerken kendimizi bu sınırlarda sorgulamak da işin bir parçası oluyor. Çünkü iletişim söz konusu olduğunda pek çok adımı yetişkin olarak bizlerin atması önemlidir. Bu şekilde çocuklarımıza sağlıklı bir yol sunarak model olabiliriz.
Üçüncü ilke:
İnsanların sinir sistemi en çok tehlike algısına duyarlıdır. Bunun insan hayatında tabi ki koruyucu bir etkisi vardır. Ancak tehlikeli bir durum karşısından sinir sistemi birkaç başa çıkma yolu kullanır; savaş- kaç- don. (Ve bunu sürekli olarak kullanamaz.)
Çocuklar gün içinde pek çok belirsizlikle mücadele ettikleri için temel güven duyguları sıklıkla sarsılır. Çocuklara belirsizlikle mücadelede bir güven zemini oluşturmak önemlidir. Oyuncu bir ebeveynlik tarzında Cohen bunun oyun ile yapılabilir olduğunu söylüyor. Gün içinde çocuğun bize duygularını aktarabileceği bir zemin oluşturmak (10 dakikam var bu süre senin, ne yapalım istersin? Bir yastık savaşı?) çocukların sinir sistemini rahatlattır. Ve gün içindeki bütün bu 10 dakikalık minik etkileşimler aslında gün sonundaki 20 dakikalık bir krizden herkesi korur.
Dördüncü ilke:
Oyuncu ebeveynlik çocuk ve ebeveyn arasındaki ilişkiyi temel almasına rağmen hiçbir zaman disiplini de kapı dışarı bırakmıyor. Aslında çocukların pek çok alanda sınıra ihtiyaçları olduğunu kabul ediyor, ancak Cohen ebeveynler olarak bunu nasıl söyleyeceğimizi bilmediğimize vurgu yapıyor. Cohen ebeveynleri sıkıştıran şeyin sınırlardan ziyade bunu ifade etme yollarının sıkıntılı olduğuna dikkat çekiyor. Hayır’ı sertçe söylemek ya da sertçe söylememek için hayır’dan kaçınmak…
Ebeveynlere en pratik önerisi ise “Buna izin veremem, yok bu böyle olmaz, haydi başka bir yol bulalım” gibi farklı tarzda sınır koyma cümlelerini ayna karşısında pratiğini yapmak.
Beşinci ilke:
Cohen’in “İkinci sakin tavuk metaforu” olarak adlandırdığı bir durum bize zorlu anlar karşısında izleyeceğimiz bir yol haritası sunuyor. Çocuklar stresli anlar karşısında etrafı çok dikkatlice izlerler ve aslında güvenli kişi/alan olarak referans aldıkları yetişkinlere bakarlar. Oradan gelecek bilgiler tehlikenin/stresin seviyesini çocuğa anlatacaktır. Bu sebeple odada onlar stres içindeyken ebeveynlerin sakin kalan ikinci tavuk olmaları çocuğun dikkatini tehlike durumundan kendilerine çekmeleri gerekir. Bunu ise göz temasını koruyarak ve çocukla sakin bir ses tonu ile konuşarak yapabilirler. Cohen, güçlü duygular geldiğinde ebeveynlerin çocuklarına karşı dürüst olabileceklerini ancak ses tonlarını kısık tutumları gerektiğini önemsiyor.
Zor durumlar karşısında sakinliği korumak kolay iş değil tabi. Bunun için kısa bir pratik olarak önerisi ise “kucaklarında sanki bir bebek varmış” gibi düşünmeleri ve ona göre konuşmaya çalışmaları. Çünkü stresli bir anda çocuğa sakin ol diyerek onu sakinleştirmeye çalışmak çocuğun sinir sistemine beni anlamıyor mesajı ileterek onu daha da strese sokabilir.
Altıncı ilke:
Ebeveyn olarak kendi sınırlarımızı kabul etmek ve kendimize tüm koşullarda sert davranmamaktır. Ebeveyn olarak üzerimize düşen görev çocuğumuza sağlıklı bir ortam sunup onunla sağlık bir biçimde ilişki kurmaktır. Yaptığımız iç çalışmalarla, ebeveynlik okumalarıyla, katıldığımız atölyelerle ve evde iletişimde attığımız tüm bilinçli adımlarla elimizden gelenin en iyisini yapma çabamızı küçümsememiz gerekiyor.
Kendimizi kabul ederek kendimize de şefkatle yaklaşmaya başlamak oyuncu ebeveynlik işinin bir parçasıdır.
Yedinci ilke:
Her koşula ve her şartta hem kendimiz hem de çocuğumuz için değişimin var olduğunu bilmek ve gelişimin gücüne olan güvenimizi taze tutmak gerekir. Çocuklar için oyuncu ebeveynlikte seçtiğimiz destekleyici yönlendirmelerin (oyunların ve yönlendirmelerin) onu geliştireceğine inanmamız önemlidir.
Oyuncu bir ebeveyn olmak için ne yapmalıyız?
Oyuncu Ebeveynliğin ilk adımı (yedi ilkede bahsettiği gibi) oyun oynamak ile ilişkilidir. Ebeveynler oyuncu ebeveynliği öğrenmek istiyorlarsa çocuklarıyla daha fazla oyun oynamalıdırlar. Eğer ebeveynler oyun oynamayı sevmiyorlarsa oyun oynama konusunda kendilerini zorlamalıdırlar. Çünkü oyuncu ebeveynliğin yolu çocuğumuz için oyun oynayabilmeyi öğrenmekten geçiyor.
Cohen duygulara kucak açmanın yolunun oyundan geçtiğini söylerken ebeveyn çocuk ilişkisinde en önemli adımın da duyguları çalışabilmek olduğunu ekliyor.
“Duygular nehir gibidir. Onları durdurmaya çalışmak mümkün değildir, çünkü nehrin önüne set çektiğinizde bir taşma yaşanır. Aynı şekilde duyguları bodrum katına da yollayamazsınız. Çünkü aşağı katta duygular yukarı daha hızlı ve güçlü çıkmak için çalışır dururlar. Duyguları nehirdeki su gibi düşünürsek ebeveynlerin bir nehir yatağı gibi kapsayıcı davranması yerinde olur. Nehir yatağı suyun derinliği ve akış hızı ile ilgilenmez sadece onu kapsar, taşmasını engeller.”
Ebeveynlere yönelik son bir egzersiz önerisi;
Bir dahaki kriz anında kendi kendilerine sorarak aşağıdaki sorulara yanıtlar bulmayı denemektir.
Acaba bu duygularla nehri doldurup taştı mı?
Acaba çocuğumun bir karşılanmamış ihtiyacı mı var?
Benden ne bekliyor, temas mı istiyor?
Yoksa evde yaşanan başka bir gerginliği mi aldı?
Ya da çocuğum normal davranıyor ama ben bu durumu fazla mı yaşıyorum?